11 Ağustos 2011 Perşembe

19 Ocak 2010 Salı

DEVLET(!) VE ZAMLAR

Zam kelime anlamı olarak "ücret artışıdır". Çoğu kesim bunu "fiyat artışı" olarak kullansa da...

Son hükümet zamları, gerçekten bu ülke adına, bu hükümet adına (5 yıl), "yapılmış en saçma ve sömürücülüğün son noktası olan olaylar" adına son zamanlarda yerini aldı.
Devlet diye bir kavram var. Bizim elektriğimizi, suyumuzu, internetimizi, doğalgazımızı, yollarımızı, köprülerimizi, parklarımızı, çevremizi geliştiren ve büyütmekle görevli bir organ.
Ben bu yönden devleti çok severim. Gerçek bir devlet, DEVLET'in bekâsı için değil, milletinin bekâsı için çalışmalıdır. Millet giderse devlette durmaz zaten, duramaz. Her şey birbirini tamamlayan lego parçası gibidir. Ama millet bu oyunun en küçük ama en can alıcı yerini birbirine bağlayan bir parçadır. Bu olgular "Bağımsızlık ve Devlet"tir.

Devlet elbetteki olmalıdır bana göre. Yoksa karmaşalık bir yana, belki bu entryi bile giremezdim buradan. Belki elektrik olmadığı için, internet olsa bile, giremezdim. Yazamazdı(k)m.
İnsanların anlamadığı bir şey var;

-Devletimiz bakar bize.
-Devletimiz sağ olsun.
-Devletten yardım bekliyoruz.
-Devletten iş istiyorum.
-Devlet bize yardım etsin.

...

gibi uzar bu liste.

Ya ne devleti ?!
Hangi devlet?!

Gerçek anlamda bir devlet olgusu olmayan ülkede hangi devletten bahsediyorsunuz. "Siz ona ne yaptınız ki o sizi düşünsün" mantığı ile hareket eder bu devlet mekanizması.

ARKADAŞLAR !

Devlet denilen şey bağımsız olmakla beraber, dışarda da söz sahibi olmalıdır. Bu otoriteyi koymalıdır. Bugün kıçı kırık bir İsrail elçisi, bizim elçiye hakaretler ediyorsa bunda iki şey ararım:

-Ya bu olaydan devletin haberi var kasıtlı yapıldı gündem oluşturmak için.
-Ya da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni sikine takan yok.

Siz şimdi 2. seçenek diyeceksiniz.
Ben her ikisi diyorum!
Ve öyle!

Türkiyenin 1000 yıllık bir tarihi var. Elbeteki bazı çakallıkları olacak. (!)
Neyse bu konuya girersem çok uzun olur sıkılırsınız :)

Devlet zamlarına gelince. Hükümet zammı mı, devlet zammı mıdır? diye düşünmeden duramıyorum. Bence hükümet şu günlerde devletin üstünde gelmektedir ve üstüne çıkmıştır. Çünkü içinde bulunduğumuz hükümeti ele alırsak, köküne inersek, apayrı bir devlet daha çıkıyor karşımıza...

Sigaradan örnek verelim. Ben bu olaya "uyuşturucu-bağımlı" ikilisi olarak bakıyorum. İlk önce uyuşturucuyu verir ya satıcı ucuza, sonra onun fiyatını artırır. O hesap. Ve bağımlı onu almak zorundadır. Buna resmen fırsatçılık denir.
Benzinden örnek verelim. Ulaşım sorunu, toplu ulaşım araçlarındaki sıkıntılar vs.. İşte bu nedenler insanları araba almaya itiyor. Ve son zamanlarda araştırma yaptım bu araba fiyatları ciddi derecede düşüş ve fiyat artış oranındaki düşüşlükler gözüme çarptı.
Neoluyor sonra? Benim saf vatandaşım arabayı "aa cok ucuz lan bu fırsatı kaçıramam" diye alıyor sonra, bu araba su yakacak değil ya, benzin gerekiyor ama fiyatlar?!

Uzun zamandır toplu taşıma araçlarına binmiyordum. Geçenlerde lazım oldu. Biniyim dedim ve "yazık bu insanlara, yazık bu millete" demekten başka bişi gelmedi elimden.
O neydi öyle ya. Tıkış tıkış ve bayanlara bakıyorum suratlarında bir rahatsızlık ifadesi. Ve arkalarındaki erkekler(!), bu iğrençlik ve fırsatçılık benim aklıma yine devleti getirdi.
Bu insanlar değil mi bu hükümeti %47 ile iktidar yapan. Bu insanlar değil mi "devlet ne yapsa haklıdır. Tayyip'in vardır bir bildiği" diyip her şeyde sessiz kalanlar!?

Tabiki bu hükümetten önceki hükümetler yapmadı mı zam? Elbette yaptılar. Hatta daha kötüsünü yaptılar. Ağzına sıçtılar bu ülkenin. Ama ne oldu? o zamanlardaki bilinçli halk farkına vardı ve oy sandığında gerekeni yaptı.

Ben inançlı bir insanım. Ve inançlı(müslüman) insanların çoğu hatta tamamı sever tayyibi. Ama ben sevmiyorum! Çünkü olaylara tek yönlü değil tarafsız bakıyorum. Ve herkesten beklediğimde budur.
Lütfen "banane ya ne olursa olsun" demeyin. Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni hatırlatırım size!
Yeri gelince Facebook'unuza Atatürk fotoğrafları, Atatürk'ün sözlerini koymayı biliyorsunuz?! "İzindeyiz ATAM!" demeyi biliyorsunuz. Hani nerde?! Ben göremiyorum?! Gören varsa ne olur bana söylesin. O kişilere Atatürk'ün ilkelerini sorsan tek tek açıkla desen, hiç biri adam gibi açıklayamaz. Zaten açıklayabilse, Devletçilik ve Cumhuriyetçilik ilkesinden harekete geçer gösterirdi kendini!

Oraya buraya tepki yazarak olmuyo bu işler. Ben burdan yazıyorum ama burdan da olmaz. Biliyorum.
Kendini geliştirmeli insan. Okumalı ve o yerlere gelip o herşeyi düzeltmeli. 1 Mayıs'ta haklarını arayan insanlara(ama sadece hakkını arayan insanlar!) bakıp, küfür edip, "bunlar terörist" der bu insanlar. Bazılarıda helal olsun diyip, oturur kıçının üstüne ve gel desen "ayy yok dayak falan yerim" diye burun kıvırır.
İşte bundan kaybediyoruz. Bu zamlar bize müstaak.

Hakediyor bu millet!

ORCAN COŞKUN

21 Aralık 2009 Pazartesi

Yanlış Anlaşılmak !

Belki hepinizin başına gelmiştir. Evet yanlış anlaşılmak.
İnsanlar bazen yaptıkları veya yapmak istedikleri şeyleri asıl yapma nedeninin dışında algılanmasından çok korkar. Bunlarda biride benim.

İnsan toplumda kendine her zaman bir yer edinmek ister. Örneğin; çok komik biri, çok sinirli biri, kendinden emin biri, çok delikanlı biri, çok sadık biri... Ama bunları yapmaya çalışırken kaçırdığı küçük ayrıntılar, yanlış anlaşılıp bambaşka bir toplumsal profil çizmesine sebep olabilir.
Ben her zaman arkadaşlık ilişkilerine çok önem veririm. Arkadaşı sevgiliden üstün tutarım. Ama arkadaşlığımı da haketmeyene gerekeni yaparım ki bunun bir çok örneğini göstermişimdir.

Geçenlerde çok iyi, hatta hayatta hiç kırmayacağım bir insanı bir "yanlış anlaşılma" yüzünden kırdım. Sonra olayın özünü anlayıp gidip özür diledim gecenin 2'sinde. Kabul etti ama kırılan kalp - vazo olayı...

Onun için arkadaşlık ilişkileri her zaman doğru anlama ve dinleme üzerine kurulmalıdır. Toplumu göz önüne alınarak kurulan arkadaşlıkları görüyorum, 1 sene sonra hiçbiri bir arada olmayacak. İnsan üzerine kurulan toplum baskısı insanın en büyük düşmanıdır. Bu toplum baskısı (-acaba bana ne derler bunu yaparsam. acaba şu kişiyle konuşursam insanların bana karşı tutumu ne olur. şeklim azalır mı vsvs) insanı kişiliğinden uzaklaştırır. Buna süper ego denir.

Yanlış anlaşılmamak veya bu tarz etkilere takılmadan yaşayabilmek için, kendimiz gibi olmamız ve sadece kendi egomuzu düşünmeliyiz. Örneğin; karşılaşmak istemediğiniz bir insanla karşılaştınız. Onun zaten oralarda takıldığını biliyorsunuz. Ama ordan geçmeniz gerekiyor. Şimdi ben geçersem bu yanlış anlayıp onun için geçtiğimi falan sanıcak diye düşünür insan ki öle düşünür karşı taraf genellikle. Bunu toparlayamazsınız, açıklayamazsınız. Onun için oradan geçerken bunu düşünmeyip dümdüz gitmek en mantıklısıdır.

Hiç kimsenin hiç kimseden bir üstünlüğü yoktur. Herkes insandır. Ama düşünce ve zeka genişliği bakımından tabiki farklıdır. Bunu insanlardan iyi ayırt edelim. Ama bunu ayırt ederken belli etmezsek daha iyi olur. Yani ona karşı öyle bir tutum sergilemeliyizki o yanlış anlamamalı.
Yoksa arkadaşlık ilişkileriniz ciddi derecede düşer.

He diyorsanız: "Arkadaşım olsada olur olmasada."
Siz bilirsiniz. Hayat uzun ömür kısa.

ORCAN COŞKUN

17 Aralık 2009 Perşembe

Tüm İnsanlığın TEK Sorunu: KİŞİLİK !

Kişilik karmaşık bir konudur. Hepimiz insanlarla ilgileniriz konuşuruz. Onları çeşitli özellikleriyle tanımlarız. Örneğin; yakından tanıdığımız insanlar için çok çekingen, çok öfkeli, çok cana yakın gibi ifadeler kullanırız.

Benzer bir şekilde okuduğumuz dergi, gazete ya da kitaplardan yüz ve beden biçimlerine göre kişilik betimlemeleri ile karşılaşırız. Okuduğumuz bu yazılar, kişiliği bilimsel açılardan ele almıyorsa çoğ zaman bizde yanlış saplantılara, ön yargılara yol açar. Gözünün rengine veya teninin rengine, el ve ağız şekline göre insanları değerlendiririz. Bu yüzden kişilik konusuna bilimsel yaklaşmak gerekir.

Kişilik temelde, kişiyi başkalarından farklı kılan ve toplumsal ilişkilerde gözlenen ruhsal, bedensel davranışların tümüdür. Kişinin bir yanı bireysel bir yanı toplumsaldır. Bu kendi içinde ego ve süper ego olarak ikiye ayrılır. Ego kişideki "ben" öngüsüdür. Süper ego "toplumda ben" öngüsüdür. Bir başka deyişle kişilik insanı bir başkalarından ayırır.

İnsanlar birbirlerine benzerler ama %100 benzemezler. Bizi diğer insanlardan ayıran özelliklerimiz ise bizi kişi yapar. Her insanın bir olay karşısında verdiği tepkiler aynı olmayabilir. Örneğin; bir kavga ortamı vardır. Biri çıkar sesten rahatsız olup bağırır ortalığa, diğeri ise ortalığı sakinleştirmeye çalışır, bir diğeri ise içlerinden uyuz olduğuna girişir. Bu gibi farklılıklar insanı "kişi" yapar.

Herhangi bir durumda doğru karar verebilmek çok önemlidir. Vereceğimiz kararı çok yönlü düşünmeliyiz. Bu kararın bize artıları nedir eksileri nedir?. Bunları muhakkak düşünmeliyiz. Anlık karar vermek kişilik zayıflığıdır. Tabi bu bahsettiğim kararlar "Bugün sinemaya gitsem mi?" tarzı kararlar değil tabikide :). Karar vereceğin konu senin ruh halini gerçekten etkiliyorsa vereceğin kararda ise bir o kadar düşünmelisin. Örneğin; aa bu bana şöyle bir şey yaptı. Dur bende ona böyle bir şey yapıyımda görsün o." Böyle bir şey çocukluktur. Bunu yapmak sadece kendi egosunu tatmin eder kişinin. Her insanda ego vardır. Ama az yada çok vardır. Çok olan ego kişiye ve çevreye zarar verir ve kişinin toplumdan bir süre sonra dışlanmasını sağlar.

Bir insanı gerçekten sevmiyorsak onun hiç bir şeyi ile ilgilenmemek, ona bakmamak, onun hiç bir şeyi ile alakadar olmamak en doğru karardır. Ama tutupta sevmediğiniz için onun zıttı hareketler yaparsanız bu sefer suçlu siz olursunuz. Kendimize hakim olmak. Doğru yerde doğru kararlar vermek bizi mutluluğa ve başarıya götürür.

"Eski Yunanlı hekim ve düşünür Hippokraktes, canlının vücudundaki sıvı maddelere göre dört çeşit mizaç olduğunu savunmuştur. Buna göre kan, sıcak ve heyecanlı mizaca; balgam, ağır ve kayıtsız mizaca; kara safra, içe kapanık ya da melankolik mizaca; sarı safra ise fevri ve sıcakkanlı mizaca yol açar. Çağdaş kuramlarda ise duyusallık tepkilerde iç salgı bezlerinin rolü ve önemi vurgulanmaktadır. "(1)

Şu unutulmamalıdır. Duygusallık insan beyninden her şeyi öldürür. Doğru karar vermesini engeller. Düşünemez ve anlık tepkiler veya kararlar verir. Bu ilerde kişiyi bunalıma götürmekle beraber kişinin psikolojik gelişimini olumsuz yönde etkiler. 15-19 yaşları arası duygusallık evresi olduğu için bu evreyi çok dikkatli atlatmamız gerekiyor. Vereceğimiz herhangi bir yanlış karar geleceği kötü etkiler. Aşırı duygusallıktan kaçınılmalıdır. Tabi ben size demiyorum duygusuz odun biri olun diye. Ama yerinde ve zamanın lütfen.

Kişilik gelişiminde duygularda çok önemlidir elbet ama onlara hükmetmeyi bilmezsek onlar bize hükmeder ki bu hiç iç açıcı bir durum değildir. Bunun canlı örneklerinide görüyoruz... Yaşıyoruz...

İşte bu doğru veya yanlış kararlar doğrultusunda kişide karakter oluşur. Kalıtsal bir nitelik taşımadığı ve ortam veya olay karşında belirlendiği bilinmelidir. Örneğin; bir ortama girdiğinizde neşeli, konuşkan, eğlenceli bir yapınız varsa, başka bir ortama girdiğinizde suskun, gergin, sinirli bir yapınız varsa karakter sorununuz vardır. Bu sorunlar genelde 15-18 yaş arası çokça görülür.

Bir insan birinin yanındayken başka davranıp, diğer bir kişinin yanında başka türlü davranması kişilik ve karakter bozukluğunun göstergesidir. Bunu çoğu kişi şöyle yorumlar : "Ortamına göre tepki!". Hayır efendim. Sen kimsinki ortamına göre tepki vericeksin. Ney isen o sundur. Senin bu davranışın seni "ortam" dediğin insanlardan daha aşağıya çeker.

Karakter ile ahlak bağlantılıdır. Kişi birinin arkasından kötü konuşup, diğer tarafa gittiğinde tam tersini konuşur. Karakter sorunu burda başlar. Biraz tutarlı ve kararlı olmakta yarar vardır.

"Örneğin; kişi, hem dürüst hem yalancı hem insancıl hem zalim olamaz. Tutarsızlık bizi o kişinin karakteri hakkında kuşkuya düşürür." (2)


"İnsan" ve "birey" olabilmemiz için sadece düşünmemiz, fikir yürütmemiz ve doğru yerde doğru kararlar vermemiz olur ancak. Boş işlerle uğraşmak kişiye sadece anlık heyecan veya zevk verir. Uzun vadeli düşünmek rahat bir yaşamı beraberinde getirir.

Kitap okuyun!
Farklı farklı müzik türleri keşfedin!
Farklı farklı yerleri gezin!
İnternetteyseniz bugün hiç girmediğiniz siteleri keşfedin girin dolaşın!
Farklı düşünceleri, bu siyasi olur bilimsel olur dinsel olur, araştırın öğrenin!
En önemlisi bugün internete girmeyin! Çıkın etrafınıza bakın! İnsanları keşfedin!
Oturun bir yerde bakın insanlara neler yapıyorlar. Hangi etkide hangi tepkiyi veriyorlar.

Unutmayın sizinde çocuklarınız olacak. Onları eğitmede mutlaka bunlara öncelik tanımak gerekir. Ama ilk önce kendimizi eğitmeliyiz :)

Ne demiş Hacı Bektaşi Veli : "Bilmediklerimi ayağımın altına koysam, boyum arşa ulaşır."

(1) : Orta Öğretim 12. sınıf Psikoloji Kitabı. sayfa: 126
(2) : Orta Öğretim 12. sınıf Psikoloji Kitabı. safya : 126


ORCAN COŞKUN

Orcan Coşkun Kimdir ?




30.11.1991 Samatya doğumluyum. Kimliğimde Şanlıurfa yazdığı için "Nerelisin?" diye soranlara Urfalıyım demek zorunda kalıyorum. Doğuma büyüme İstanbul olsa bile.

Çok detaylı tanımak isteyen iletişimdeki yollara başvurabilir.

Yasaklı Sitelere Giriş



Merhaba arkadaşlar.



Ülkemizde yaşanan yasaklama olayları bitmiyor malesef. Neredeyse her gün bir site yasaklanır oldu. Herkesin kullandığı ve eğlendiği site olan YouTube malesef uzun zamandan beri kapalıdır.

Masaüstünde Ağ Bağlantıları'nı bulup sağ tıklayıp özellikler deyiniz.


Bunun için altta resimli anlatım hazırladım :



















Bu bağlamlardan sonra :


















Bu işlemleri uyguladıktan sonra YouTube kullanıma hazır :)


Ve bununla beraber TTNET tarafında yasaklı olan her sitede açılacaktır.




15 Aralık 2009 Salı

İletişim

orcancoskun@yahoo.com

Ya da yandaki facebook profili.